İçeriğe geç

Grev oylamasına kimler katılamaz ?

Grev Oylamasına Kimler Katılamaz? Etik ve Ontolojik Bir Sorgulama

Felsefe bize yalnızca düşünmeyi değil, düşünürken durmayı da öğretir. Grev oylaması gibi toplumsal eylemlerde de bu duruş gereklidir: eylemin kendisi kadar, kimin eyleme katılabileceği veya dışarıda kalacağı da ahlaki bir sorudur. Bu yazı, “Grev oylamasına kimler katılamaz?” sorusuna sadece hukuki değil, felsefi bir yanıt arıyor. Çünkü her yasak, bir varlık biçimini ve bir bilgi biçimini ima eder.

Etik Perspektif: Katılımın Ahlakı

Etik, insanın “ne yapmalı?” sorusuna verdiği yanıttır. Grev oylaması bu anlamda, bir topluluğun kendi kaderini belirleme eylemidir. Ancak her topluluk, bir sınır çizerek başlar. Kimlerin oy kullanabileceği, kimlerin bu iradeye dahil olmadığı — ya da olamadığı — etik bir ayrımın sonucudur. Bu sınır, hakkaniyet ile çıkar, birey ile kolektif arasındaki dengeyi test eder.

6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’na göre, grev oylamasına yalnızca grev kararı alınan işyerinde çalışan sendika üyesi işçiler katılabilir. Ancak grev kararının alındığı tarihte işten ayrılmış olanlar, askerde bulunanlar veya başka işyerine geçici olarak gönderilenler bu oylamaya katılamaz. Bu sınır, ilk bakışta idari bir düzenleme gibi görünür; ama özünde, etik bir çerçeve taşır: yalnızca “dâhil olanlar” karar verebilir.

Fakat etik burada bitmez. Kant’ın ödev ahlakına göre, bir insanın eylemi yalnızca kendi yararına değil, evrensel bir yasa haline gelebilecek biçimde olmalıdır. Grev oylamasından dışlanan bir işçi — örneğin askere gitmiş biri — bu oylamanın sonucundan etkilenecekse, etik açıdan onun dışlanması adil midir? Hukukun sınırları bazen, ahlakın evrenselliğiyle çelişir.

Epistemolojik Perspektif: Bilginin Sınırında Katılım

Epistemoloji, yani bilginin doğası, bize şunu sorar: “Kim bilir?” Grev oylaması da, kolektif bir bilgi üretimidir — çalışanlar, iş koşullarının adaletsizliğini değerlendirir ve “evet” ya da “hayır” der. Ancak bilgiye katılmayan, bilgiden de dışlanır. Grev oylamasına katılamayan biri, sadece oy hakkını değil, bilme hakkını da kaybeder.

Burada Platon’un Mağara Alegorisi akla gelir: bazıları dışarıdadır, ışığı görür; bazıları gölgelerle yetinir. Grev oylamasına katılamayan bir işçi, o mağaranın dışında kalandır. Gerçeği bilir ama sesini oylamaya dönüştüremez. Bu durum, bilgi ile güç arasındaki kadim ilişkiyi yeniden düşündürür: Bilgiye sahip olmak, her zaman söz hakkına sahip olmak anlamına gelir mi?

Epistemolojik olarak bu durum, katılımın niteliğini de sorgulatır. Oylamaya kimler katılamaz sorusu, aslında “gerçeği kim temsil eder?” sorusuna dönüşür. Bilginin demokratikleşmediği yerde, karar da tam anlamıyla demokratik olabilir mi?

Ontolojik Perspektif: Varlık ve Dışlanma

Ontoloji yani varlık felsefesi açısından bakıldığında, grev oylamasına katılamamak, yalnızca bir eylemden değil, bir varoluş alanından dışlanmaktır. Çünkü grev, sadece ekonomik bir mücadele değil, bir “ben de varım” deme biçimidir. Oylamaya katılamayan bir işçi, bu varoluşsal bildirimin dışında kalır.

Burada Heidegger’in “varlık ve zamansallık” kavramı devreye girer. Oylama, belirli bir zamanda gerçekleşir; bu zamanı kaçıran, varlık alanından da silinir. Tıpkı bir karakterin romanın sonuna yetişememesi gibi. Grev kararı, toplumsal bir hikâyedir; ve her hikâyenin, dışarıda kalan sessiz kahramanları vardır.

Bu bağlamda, “kimler katılamaz” sorusu yalnızca bir yönetmelik meselesi değil, bir varoluş trajedisidir. Çünkü her dışlanma, bir “ben”in, “biz”in dışında bırakılmasıdır. Varoluşun sınırları, çoğu zaman hukukun çizdiği çizgilerden daha derindir.

Denge ve Adalet Arasında: Katılımın Felsefesi

Etik, epistemoloji ve ontoloji birleştiğinde şu tablo belirir: grev oylamasına katılamayanların varlığı, toplumsal adaletin kırılgan yüzünü gösterir. Hukuk, düzeni korur; ama felsefe, anlamı arar. Katılmak ve dışlanmak, yalnızca fiili durumlar değil, aynı zamanda insanın toplumsal varlık olarak nasıl tanımlandığının göstergeleridir.

Bir oylama, aynı zamanda bir ayna gibidir: kim içindeyse, kim dışındaysa, hepsi toplumsal vicdanın yansımasıdır. Adalet, yalnızca oy verenlerin değil, veremeyenlerin de sesinde yankı bulur. Çünkü her sessizlik, bir ontolojik tanıklık taşır.

Sonuç: Katılamayanların Düşüncesi

Grev oylamasına kimler katılamaz?” sorusu, görünürde bir idari düzenleme gibi durur. Oysa derinlemesine bakıldığında, etik sorumluluk, epistemik eşitlik ve ontolojik varlık alanlarını kesen bir felsefi meseleye dönüşür. Dışlanmak, sadece eylemden değil, anlamdan da uzaklaşmaktır.

Belki de bu yüzden asıl soru şudur:

Bir insanın katılamadığı bir oylamada, o insanın sesi hâlâ yankılanabilir mi?

Bir topluluk, dışlananların sessizliğini duyabildiği kadar mı adildir?

Yorumlarda siz de paylaşın:

Bir karar sürecinden dışlandığınızda, kendinizi nasıl konumlandırırsınız?

Katılamamak, bazen direnmenin başka bir biçimi olabilir mi?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort deneme bonusu veren siteler 2025
Sitemap
https://betexpergir.net/prop money